İş görüşmesine gelen her aday farklı bir dünyadır benim için. Çünkü her insan farklı bir hayat, geçmiş, bugün, gelecek demek... Gelirken yanlarında geçmişlerini, emeklerini, umutlarını, bazen hüsranlarını, bazen başarılarını, paylaşmak istedikleri sevinçlerini getirirler.
1-1,5 saat birlikte zaman geçirirsiniz. İki kişinin birbirini tanıması, gelecek kariyer hedeflerini, özel yaşamının bazı önemli parçalarını anlatması için yeterli bir süre midir sizce? Size hayatlarının en önemli yıllarını, bundan sonraki yıllar için hayal ettiklerini, uğruna çaba gösterdiği şeyleri elinden geldiğince, heyecan seviyesi el verdiğince anlatmaya çalışır.
Adaylar kendilerini anlatırken neler düşünür, akıllarından neler geçer bu İK profesyonellerinin? Bazen gözlerini açarak ilgiyle dinlerler, bazen şaşırır, bazen tepki vermezler, bazen onaylarlar, hafif tebessüm ederler, bazen cevabınızı garipser sizi ters köşeye yatırırlar. Kimi ince ince not alır, kimi sadece öyle dinler... Kiminin tek amacı pozisyona en doğru kişiyi seçmek, en kısa zamanda pozisyonu doldurup "to do list"lerine bir "artı" daha kondurmaktır. Kimi ise hem şirketini, işlerini, hem de adayı ve onun geleceğini düşünür.
Bazen iş görüşmelerinin sonunda kendime dönüp, kendime bakarım. "Ben bu adaydan ne öğrendim?" diye sorarım kendime... Bu adayın hayatına ne kadar dokundum? Bu insanın hayatına minicik de olsa bir katkım oldu mu? Kariyer yolunda ufacık da olsa bir ışık yakabildim mi diye kendimi sorgularım. Çok yoğun bir tempoda çalışıyor olsam da, dışarıda bekleyen ikinci bir aday, masamda bekleyen dosyalar, mail box'ımda bekleyen e-mailler, yazılması gereken raporlar, tamamlanması gereken projeler olsa da ben o aday için ayırdığım o özel zamanda tümüyle karşımdaki kişiye konsantre olmaya çalışırım. Bunu yaparken mümkün olduğunca önyargılarımdan sıyrılmaya çalışırım. Öyle ki bazen kendimi sorgularım; aday benimle benzer kişilik özelliklerine sahip değilse de, yetkinlikleri aradığımız pozisyonun gerektirdiklerinin yakınından bile geçmiyorsa da ben o adayın "aradığı doğru yerin" neresi olabileceğini düşünürüm. "Ben olsam ne yapardım?" derim, empati kurmaya çalışırım. Herşeyden önemlisi gözlerinin içine bakıp onu anladığımı, onun benim için ve şiketimize başvuran tüm adaylar için, neresi olursa olsun yolu ordan geçen herkes gibi bizim için kıymetli olduğunu hissettirmeye çalışırım.
İnsan Kaynakları'nı sadece bir meslek olarak yapan değil, insan kaynaklarını gerçekten gönülden seven meslektaşlarım neler hissettiğimi, neyi kastettiğimi gayet iyi anlarlar. Bir adayla bağlantınız, bir adayla ilgili sorumluluğunuz onu teşekkür ederek kapıdan uğurladığınızda sonlanmaz, sonlanmamalı. Birbirlerini tanımaya çalışan, bir tarafta hayat hikayesini, bir tarafta şirketinin yol haritasının bir kısmını paylaşan insanlar için fikir alışverişi süreci daha sonra da devam eder. Daha önce görüştüğüm adayların kariyer yollarında ilerlediklerini; içtenlikle anlattıkları, gönüllerinde yatan kariyer hedeflerini gerçekleştirdiklerini öğrendikçe çok mutlu olurum!
İyi bir mülakat, sadece bir mülakat değildir!
Herkese sevgiler,
Derya ORAL